SADE
KRİZ Mİ?
KATMERLİ KRİZ Mİ, SÜPER KRİZ Mİ?
BURJUVA POLİTİK EKONOMİNİN VE İDEOLOJİNİN SEFALETİ
Bu nasıl bir iştir, değerlendirmedir, anlaşılır gibi değil. Herkesin, ama birkaç “zır deli” hariç herkesin ağzında, kaleminde, zihninde kriz var. Öyle bir kriz ki, hemen hiç kimse tarafından tanımlanmıyor. Acayip bir kriz olması lazım; tanımlanamayan, tanımlamak isteyen birkaç kişinin de yanlış tanımladığı, şimdiye kadar hiçbir ülke ekonomisinde görülmemiş, yaşanmamış bir kriz. Nihayetinde kriz, ekonomik bir kavramdır ve kullanılırken içeriğinin doldurulmuş olması gerekir. Ekonomik kavram olunca krizin de sınıfsal bir karakteri vardır. Yani, kriz krizdir demekle olmuyor. Krizin kıstasları vardır. Burjuvazi açısından bu kıstaslar farklıdır, işçi sınıfı açısından da farklıdır.
Kriz nihayetinde burjuva politik ekonomi ile Marksist-Leninist politik ekonomi arasında ideolojik mücadelenin bir alanıdır, belki de en önemli alanlarından birisidir. Bunun ne anlama geldiğini başka bir makalede ele alacağız.
84-85 milyon olduğu söylenen halkımız, aydınlarımız, ekonomistlerimiz, ilerici, devrimci, komünist partilerimiz; en geniş anlamıyla “Sol”umuz, burjuva muhalefeti, kısacası bir-iki “zır deli” dışında herkes kriz diyor. Halkımızın kriz demesini anlıyorum da bu durumdan nemalananların kriz demesini anlamakta güçlük çekiyorum. Anlaşılan, memleket, tanımlaması yapılmayan genel kavram kriz konusunda sınıfsal özelliği olmayan iki kampa bölünmüş; bir tarafta en geniş anlamda “Sol” ve burjuva muhalefet, diğer tarafta AKP ve bu kriz değildir diyen birkaç “zır deli”.
İşin içinden çıkmak zor, gerçekten zor. Böylesi zor bir durumla karşı karşıya kalanların ne hallere düşebileceklerine bir örnek vereyim.
Mustafa Sönmez, 24 Kasım 2021’de Sendika.org’da yayımlanan söyleşisinde (“Ekonomideki asıl mesele, bir tek adam meselesi”) “Kriz, meta üretiminin durması, aksaması veya birikim sürecinin tıkanması olarak tanımlanırsa eğer, yıldan yıla değişen bir durum olduğundan söz edebiliriz.” Genel anlamda kriz değil, somut olarak fazla üretim krizi (veya ekonomik kriz) “meta üretiminin durması, aksaması veya birikim sürecinin tıkanması”dır. Doğru tanımlamayı görüyor, ama bu tanımlamanın Marksist bir tanımlama olduğunu bildiği için söyleyemiyor. Devamında 2018-2020 arasını, ekonomi büyüse de kriz yılları olarak, “2021 yılı ise bir önceki düşük yıllara göre bir büyüme yılı oldu ama sadece büyüme oranına değil onun yanı sıra yüksek enflasyon, cari açık ve işsizlik gibi göstergelerle beraber Türkiye, bir kriz sürecinden geçiyor diyebiliriz.” tespitini yapıyor.
Tipik, memlekette oldukça yaygın olan bir kriz değerlendirmesi. Bu arkadaş bir paragraf içinde bir “eğer” ve bir “ama” ile işi bitiriyor. Burjuva politik ekonomiye uygun düşen, doğrudan bu ekonomi anlayışını yansıtan bir saptama: Kriz sürecini “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin başlamasına, krizi “Ekonomideki asıl mesele, bir tek adam meselesi”dire bağlaması tam bir burjuva kriz anlayışının yansımasıdır. Umarım kişiselleştirmez, onun anlayışı sonuçta şunu gösteriyor: Doğruyu görüyor, ama sonra sağına, soluna, önüne, arkasına bakıyor, olacak gibi değil, herkes; halkımız, işçi sınıfı, gençlik, köylüler, esnaf, kadınlar, aydınlar, burjuva muhalefet, burjuva partiler, “sol” partiler koro halinde krizden bahsediyor. Bu durumda M. Sönmez “memleketin delisi” ben miyim diyerek bir “eğer” ve bir “ama” ile eğiliyor, bükülüyor, başta söylediği doğruyu yamultuyor, tanınmaz hale getiriyor ve o büyük çoğunluğa, kriz korosuna katılıyor.
İşte bir “zır deli” daha çıktı diye ben de sevinmiştim!
Peki, ezici çoğunluk neye göre kriz tespiti yapıyor veya birkaç “zır deli” hariç herkese kriz tespiti yaptıran nedir? Yoksulluğun yaygınlaşması, enflasyon, kurdaki (dolar) artışı, diktatörün kararları ve konuşmaları, işsizlik, çiftçilerin ekim zorlukları, üniversite öğrencilerinin yatacak yer bulamamaları. Başkaca neden varsa ve belirtmemişsem bunu bir eksiklik olarak görebilirsiniz.
Farklı olguları birbirine karıştırmaktan ve bundan da bir kriz üretmekten pek mahiriz. Çünkü amacımız RTE’nin biran önce gitmesidir ve onun gitmesine hizmet eden, edebilecek doğru veya yanlış ne varsa kullanmaktır, doğrunun yanı sıra yanlış olanı da politikleştirmektir. Bu nedenle
çok rahatlıkla krizi fiziki süreçlere dayandırabileceğiniz gibi hissi yalpalanmalara ve iktisadi kurumlara da dayandırabilirsiniz; krizin nedenlerini ekonomi dışı faktörlerde, burjuva politikacıların açıklamalarında da arayabilirsiniz. Yani başta Kılıçdaroğlu olmak üzere burjuva muhalefet diktatöre ‘konuşma, sen konuştukça dolar fırlıyor, ekonomi batıyor’ diyerek RTE ile ekonominin seyri arasında “diyalektik” bir bağ kuruyor; Erdoğan’ın varlığını krizin nedeni olarak gösterebiliyor.
Ancak, bir Marksist, Marksist-Leninist genel olarak krizden bahsetmez; kriz var demez, şöyle veya böyle kriz var der. Diğer bir ifadeyle fazla üretim krizi veya banka krizi veya borsa krizi vb. var der. Yoksullukla ekonomik krizi birbirine karıştırmaz; yoksulluğun nedenini ekonomik krizde aramaz. Her enflasyonist gelişmeyi, doların her hoplayıp zıplamasını kriz diye tanımlamaz, en fazlasıyla enflasyon, kur krizi olarak tanımlar.
Bu ayrımlar yapılmadan kriz analizi de yapılamaz.
Ekonominin seyri bağlamında verileri aşağıda ele alacağım. Ama burada sormadan geçmeyeceğim.
İyi, tamam, güzel, diyelim ki kriz, ama kriz demek yetmiyor. Ne türden bir kriz sorusuna cevap vermek gerekir. Ne türden bir kriz?
Banka krizi mi?
Spekülasyon krizi mi?
Borsa krizi mi?
Borçlanma krizi mi?
Döviz krizi mi?
Enflasyon krizi mi?
Fazla üretim krizi mi? (Yani ekonomik kriz mi?)
Tamam, kriz patlak verdi, ortalığı yakıp yıkıyor. Peki bu krizin göstergeleri nedir? Yani krizse neye göre kriz, değilse neye göre değil!
-Bankalar iflas mı ettiler?
-Mevduat derdine düşen halkımız bankalara hücuma mı geçti?
-Ortalıkta para kıtlığı mı var?
-Döviz kıtlığı mı var?
-Dışarıdan borç alınamıyor mu?
-Borçlar ödenemiyor mu?
-Borsa çöktü mü?
-İşletmeler, fabrikalar kapandı mı?
-Üretim durdu mu?
-Üretim durduğu; fabrikalar, işletmeler kapandığı için işçiler sokağa mı atıldılar?
Bankalar iflas etmediyse;mevduat derdine düşen halkımız bankalara hücuma geçmediyse; ortalıkta para kıtlığı yoksa; döviz kıtlığı yoksa; Dışarıdan borç alınamıyor durumu yoksa; borçların ödenememe durumu yoksa; borsa çökmemişse; işletmeler, fabrikalar kapanmamışsa; üretim durmamışsa ve üretim durmadığı, fabrikalar, işletmeler kapanmadığı için işçiler sokağa atılmamışsa hangi krizden bahsediyorsunuz?
Yoksa ne kadar sık ve çok kriz dersek kapitalizmi o kadar teşhir ederiz ve RTE de o kadar çabuk gider mi düşüncesindesiniz?
Sürekli krizden bahsederek kapitalizmi teşhir ettiğimizi sanıyorsak fena halde yanılmış oluruz.
Veya herkes kriz dediği için kriz diyorsak bu, fena halde yanılmış olmanın ötesinde ideolojik bir felaket olur. Bunun Türkçesi kendiliğindenciliktir, her yerde, her şeyde kriz gören küçük burjuvazinin ve burjuva muhalefetin arkasına takılmaktır, evet kuyrukçuluktur.
Nihayetinde kriz kriz demekle diktatörün gitmeyeceğini hala öğrenemediysek bu konuda söylenecek bir şeyin kalmadığı noktaya gelinmiş demektir.
Neye, neden kriz diyoruz biliyor musunuz?
Burjuvazinin, ekonomistlerinin siyasi nedenlerden dolayı gözümüze taktığı “at gözlüğü” ile ekonomiyi ele alıyoruz; aynen onun gibi değerlendiriyoruz, avazımız çıktığı kadar kriz, kriz diye bağırıyoruz. Eh, böyle bir ortamda bu kriz değil demek “zır deli” olmayı kabul etmekten başka ne olabilir?
Böyle bir ortamda işin teorisini, ilkesini, sınıfsallığını, ideolojik zeminini; bütün bunları neden düşünelim ki?
Şimdi kriz sürecinden geçiyorsak, ekonominin hal-i pür melali kriz ise; gerçekten kriz patlak verdiğinde onu nasıl tanımlayacağız? Her halde “katmerli” kriz dememiz gerekecektir.
Ekonomi büyüyor; üretim küçülmüyor, artıyor; ihracat (aynı zamanda ithalat da) artıyor; bankalar karlarına kar katıyorlar, iflas edeni yok; işletmeler karlarına kar katıyorlar, iflas edeni yok; dış borçlar ödeniyor, şimdilik bir sorun yok ve diyoruz ki, bu durumda olan ekonomi krizdedir; bu bir krizdir.
Peki, ekonomi (burada sanayi üretimi) 1979’da olduğu gibi yüzde 5; 1980’de olduğu gibi yüzde 3,6; 1994’de olduğu gibi yüzde 5,6; 1999’da olduğu gibi yüzde 5 (ara kriz); 2001’de olduğu gibi yüzde 8,7; 2002’de olduğu gibi yüzde 0,6; 2009’da olduğu gibi yüzde 9,9; 2018’de olduğu gibi yüzde 0,6; 2020’deki ara krizde olduğu gibi (Mayıs-Haziran aylarında olduğu gibi) yüzde 32 oranlarında mutlak gerilerse (düşerse, azalırsa); imalat sanayinde kapasite kullanım oranları yüzde 50-65 bandında sürünürse bunu nasıl tanımlayacağız?
Bu durumu “katmerli” krizle tanımlamak yetmez. Bu durumu herhalde “süper kriz” kavramıyla tanımlamamız gerekir.
O zaman da avazımız çıktığı kadar kahrolsun “katmerli kriz”, “süper kriz” diye bağıracağız herhalde!
Kiriz, kriz diyerek krizden daha beter bir durumu kriz diyerek yumuşatamazsınız. Kriz, en azından durumun ne olduğunu ortaya kor. Ama “Mriz” durumunda (şu anda yaşanan durum) gelişme her yöne açıktır; belirsizlik hakimdir. Ve burjuvazinin muhalif kanadının; iktidar için yanıp tutuşan kanadının gözümüze taktığı “at gözlüğü”yle yaşanan belirsizliği göremiyoruz.
Ekonomik krize karşı mücadelenin aynı zamanda siyasi, ideolojik bir mücadele olduğunun farkında bile değiliz. Daha baştan kaybettik. Somut durumun somut analizini yapmadık. Yapsaydık farklı hareket ederdik. Yapsaydık ve kriz söz konusuysa, ben özneyim diyenin veya krize karşı ortaklaşabilen öznelerin bir mücadele programının olması gerekirdi. Bu program aynı zamanda kriz dönemine özgü taleplerin yer aldığı bir ideolojik mücadele programı olurdu.
Faşist diktatörlükle haklı olarak özdeşleştirdiğimiz diktatörün gitmesinde ekonomik krizin rolüne az bel bağlanmadı, az umutlanılmadı. Şimdi, böylesi umutlar daha ne kadar dayanabilir düşüncesinde yeşermektedir.
Akıl alacak iş değil; Türkiye’yi Libya’da, G. Kafkasya’da, Rojova’da, Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’de sıkıştırmanın, frenlemenin en güçlü silahının ekonomik baskı, doları kullanmak olduğunu burjuva muhalefet ve Biden (Trump bunu yaptı) açıkça ifade ediyorlar; Türkiye söz konusu bu alanlardan/bölgelerden/ülkelerden çekilirse dolar düşer, TL değer kazanır.
Bu ne biçim bir krizdir ki, gideceğine neredeyse kesin gözüyle bakılan iktidar, arka arkaya farklı ülkelerle (İspanya, BAE ve Türkmenistan) anlaşmalar yapabiliyor.
Politik söylemler; burjuva politikacıların açıklamaları, siyasi kararlar mali alanı(para, döviz) etkiler;
mali krizlerin patlak vermesine neden olabilir. Bunun nedeni mali krizlerin maddi değerlerin üretiminden kaynaklanmamalarıdır.
Örneğin kontrolden çıkan kur gelişmesi, enflasyon krize dönüşebilir.
Peki, şimdi Türkiye’de kur ve enflasyon gelişmesi kontrolden çıktı mı? Henüz çıkmadı, çıkarsa bu doğrudan bir enflasyon/kur krizi olur.
Faşist diktatörlüğün siyasi alanda üç engeli var:
1-Dış baskı olarak J. Biden açıklaması ve Erdoğan’ın neredeyse istenmeyen adam ilan ediklmesi.
2- Dış baskının burjuva muhalefeti açıktan desteklemesi.
3- Yönetememe krizi.
Bunların toplamı ekonomiyi böyle etkiliyor. Mevcut durumun devamı veya kötüleşerek devamı enflasyon/döviz krizine yol açabilir. Veya en fazlasıyla bugün böyle bir krizden bahsedebiliriz.
Şunu da belirtelim: Kontrolden çıkan bir kur ve enflasyonist gelişme sonucunda Asya krizi gibi (1997/1998) bir mali krize neden olabilir. O zaman yabancı sermaye “ulusal” olan değerleri, işletmeleri, bankaları vb. kelepir fiyattan satın alır.
Türkiye ekonomisinin fazla üretim krizi (ekonomik kriz) seceresi
İstediğiniz gibi evirip çevirebilirsiniz, ama bu gerçeklikle yüzleşmekten kurtulamazsınız. Bu gerçekliği görmeden de bu alanda burjuva politik ekonomiye karşı ideolojik mücadele veremezsiniz.
Ekonomik krizin veya tam söyleyecek olursak kapitalizmde fazla üretim krizinin kavram olarak tanımlanması zor olmadığı gibi yeniden tanımlanmasına da gerek yok. “Sol”un sorunu, niyetinden bağımsız olarak ekonomik kriz konusuna hangi sınıf açısından baktığının farkında olmamasıdır. Bu konuda burjuva kavramlar, burjuva kriz anlayışları (bunları da ele alacağız, başka bir makalede), sınıf mücadelesinde oportünizm ve reformizmin etkisiyle liberal-keynesci ekonomistlerin etkisi gözardı edilemez. Soruna hangi sınıf açısından bakılıyorsa ekonomik krizin de o sınıfa göre tanımlandığını nedense her kriz dönemlerinde unutuyoruz. Marksist kriz tanımlaması bir kenara atılınca geriye saymakla bitmeyen burjuva-küçük burjuva kriz tanımlamaları kalıyor. Bir ara “Günümüzde Emperyalizm, Sermaye ve Üretimin Uluslararasılaşması Süreci” – Günümüzde Emperyalizm” çalımasında, Akademi Yayınları, Kasım 2011) 30‘a yakın emperyalizm türü saymıştım. Kriz tanımlamasına gelince 30‘u bir buçuk veya ikiye katlamak gerekir. Bununla söylemek istediğim şudur: Kriz tanımlaması söz konusu olduğunda acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Belki de burjuva politik ekonominin ideolojik, içerik ve kavramsal olarak Marksist-Leninist politik ekonomiye en çok; derin ve kapsamlı olarak sirayet ettiği, saldırdığı alan, ekonomik kriz alanıdır.
Bunu kapitalizmde kaç kriz türü vardır sorusundan başlayarak, her olumsuz görüngüyü kriz sayarak, sermaye türlerini birbirine karıştırarak sonunda hiç zahmete katlanmadan kapitalist sistemi çökertmeye kadar uzanabilirsiniz. Bunu yapanlar çok. Bunu yapanların başında da Troçkistler gelir. Ekonomi konusunda Marksist-Leninist politik ekonomi zemininde anti-marksist, anti-komünist akımlara karşı ideolojik mücadele verilmediği için; daha doğrusu bu mücadele ciddiye alınmadığı için Marks ve Engels’in; Marksizm-Leninizm’in tanımladığı ekonomik kriz teorisini sulandırmanız, çarpıtmanız veya sıradanlaştırmanız veya ideolojik mücadelenin verildiği bir alan olmaktan çıkartmanız önünde engel kalmamış demektir.
Bunu nasıl yapabilirsiniz?
-Sürekli krizden bahsedip işin içinden çıkarsınız. “Sol”da bunu yapanlar yok mu?
-Dolar veya avronun her zıplamasına işte bu kriz dersiniz. “Sol”un hemen hepsi bunu demiyor mu?
-Olmazsa mali krizi, ekonomik krizle aynılaştırabilirsiniz. Hangi “Sol” bunu yapmıyor?
-Borsa hareketine bakarak kriz tanımlaması yapabilirsiniz. Yapılmıyor mu? Ama bu sefer borsaya dokunulmadı!
-Devlet kredi bulamıyorsa kriz var diyebilirsiniz. Bunun hesabı yapılmıyor mu?
-Belli takvimlerde ödenmesi gereken dış borç miktarına bakarak, bunu nasıl olsa ödeyemezler diyerek, geleceğin olası borç krizini güncelmiş gibi anlatabilirsiniz. Her kriz döneminde bunun hesabı yapılmıyor mu?
-Banka batmaz, borsa çakılmaz, ama dört başı mamur bir mali krizden bahsedenlerimizin sayı da az olmaz.
-Bu da olmazsa hemen hepimiz yoksulluğu krize bağlayarak işin işinden sıyrılırız vs.
Ama nedense kapitalizmin makineli üretim aşamasında; yani genişletilmiş yeniden üretim aşamasında, genişletilmiş yeniden üretim sürecinden, yani üretimden kaynaklanan kriz, fazla üretim krizidir, kapitalizmin yegane krizidir, demekten kaçınırız. Bunu söyledikten sonra zaten yukarıda bir kısmını sıraladığımız kriz tanımlamalarının hiçbirinin anlamı kalmayacaktır.
Bilerek mi kaçınılır, yoksa işin farkına varmadan mı yapılır, orası ayrı bir konu. Ama açık olan geniş anlamda “sol” içinde, dar anlamda da kendini Marksist, Marksist-Leninist diye tanımlayan yelpazede küçük burjuva, liberal kriz anlayışları çok yaygındır, hakimdir.
Lenin, “proletaryanın gerçeğe ihtiyacı vardır”, gerçeği öğrenmelidir diyor. Yukarıdaki anlayışlar ise gerçeği anlatmaktan, açıklamaktan çok uzak. Lenin, gerçeği olduğu gibi anlatmamak proletaryanın davasına zarar verir diyor. Yukarıdaki anlayışlar ise gerçeği olduğu gibi açıklamıyor, anlatmıyor.
İşin kısası, yukarıdaki anlayışlara göre ekonomik krizin nesnelliği, bir yasallığı yok. Sanki ekonomik kriz, kafasına estiği zaman gelen, canı sıkılınca giden bir zebani.
Kapitalist ekonominin, ekonomik krizin ele alınışı bana geçmiş dönemi hatırlatıyor. Yarı feodal, yarı sömürge, emperyalizme bağımlı Türkiye diye başlayıp, kahrolsun faşist diktatörlük ve iki süper devletle devam edip, yaşasın demokratik halk devrimiyle biten o bildiriler ve makaleler!
O dönem artık geride kaldı, ama mirasıyla uğraşıyoruz hala. İçerik değişse de kalıp aynı. Şimdi her yerde kriz, her şeyde kriz! Bu anlayışın kaçınılmaz sonucu kapitalizmin kendiliğinden çökeceğidir. “Sol”da buna inanan o kadar avanak küçük burjuva var ki, saymakla bitmez!
Bir kalem oynatmakla kapitalizme ölümcül darbe vurmak her “yiğidin” harcı değildir. Ama böylesi “yiğitler” hemen her köşede var.
Marksizm-Leninizm’i etkisizleştirmek, içini boşaltmak, işçi sınıfının ideolojik silahı olmaktan çıkartmak için emperyalist burjuvazi, ideologlar, salt bu konuyla uğraşan “bilim” insanları; kısaca “Marksologlar” yetiştirmiştir, enstitüler kurmuştur. Bu da yetmemiş, Marksizm-Leninizm’den kopan, onu çarpıtan, revize eden revizyonist ve oportünistler de kendi açılarından saldırılarını sürdürmüşler ve sürdürmekteler. Uluslararası komünist hareket bu saldırılardan etkilenmiştir. Ama en çok etkilendiği konu, ekonomik kriz (fazla üretim krizi, aşırı üretim krizi) olmuştur. Burjuva kavramların en çok kullanıldığı alandır kriz. Sorunu kavramayanlar ekonomik krizi, burjuva kriz teorilerinden esinlenilerek açıklıyorlar; kriz nedenleri dendiğinde burjuvazinin söylediğinin pek ötesine geçilmiyor.
Ekonomik kriz teorisi akıl almaz bir çöküş sürecinden geçiyor. Bu, Marksist-Leninist politik ekonomiye vurulan bir darbedir. Burjuvazi için önemli olan, krizin sisteme özgü oluşunun göz ardı edilmesidir; dış bir olgu olarak gösterilmesi ve açıklanmasıdır. Aynı burjuvazi, birikimin seyrinin ekonomik krizden farklı olarak ele alınamayacağını da çok iyi bilmektedir. Birikimin kaçınılmaz olarak çevrimsel bir süreç olmasının nedeni kriz gerçeğinde aranmalıdır. Bir tekelin, bir şirketin veya tekil olarak bir kapitalistin birikim ve yatırım planlaması ekonomik krizden bağımsız değildir. Kriz, sermayenin birikim ve yatırım seyrini belirler. Bu özelliğinden dolayı ekonomik kriz, işçi sınıfı açısından sadece iktisadi alanda bir mücadele değildir; kriz ideolojiden kopuk ele alınamaz.
Ekonomik kriz süreci, sermayenin ölmekle yeniden canlanmayı beraber yaşadığı süreçtir.
Ekonomik kriz, yüzeysel bir gelişme/olgu değildir. Kapitalist sistemin özüne derin kök salmış, bu üretim biçiminin seyrini etkileyen “olmazsa olmaz”dır. Ekonomik krizsiz bir kapitalizm düşünüyorsanız, o zaman, meta üretimi ve dolaşımı olmayan bir kapitalizm bulmanız gerekir. Bu olamayacağına göre ve Marks’ın kapitalist üretim biçimi analizinin gösterdiği gibi, ekonomik kriz, bizzat kapitalist ekonomiden kaynaklanmaktadır.
Ekonomik kriz, kapitalizmin ruhudur; kapitalizm şimdiye kadar sürekli kendini yenileyebilmişse bunu krize borçludur.
Marks’ın ekonomik kriz analizi, kapitalist ekonominin belli temel yasa ve yasallıklarını gözler önüne sermektedir. Bu analizin önemi buradadır.
1- Kriz, kapitalizmde birikimin temel bir özelliğidir; ekonomik krizin çevrimsel karakteri kendini birikimde de gösterir.
2-Ekonomik kriz, yatırımların seyrini belirler.
3- Ekonomik kriz ile işsizlik, bugün açısından kitlesel işsizlik arasında diyalektik bir bağ vardır.
4-Ekonomik kriz, her bir çevrimin başladığı ve sonlandığı aşamadır.
5-Kapitalist üretim biçimi kendi yasalarından, işleyişinden kaynaklanan ekonomik krizi ortadan kaldıramaz; bu krizin ortadan kaldırılması için kapitalist sistemin ortadan kaldırılması gerekir.
6-Marks’ın ekonomik kriz analizi, kapitalist sistemin ortadan kaldırılmasının sadece mümkün olduğunu değil, bu sistemi yıkmanın bir zorunluluk olduğunu göstermektedir.
7-Burjuvazinin/politikanın ekonomik kriz yönetiminin, ekonominin nesnel yasallıklarından kaynaklanan sınırları vardır:
-Devletin (hükümetlerin), merkez bankalarının vs. krize müdahale etmeleri, krizin seyrini olumlu veya olumsuz etkileyebilir, ama krizi asla ortadan kaldıramaz.
-Kriz, kapitalizmin nesnel ekonomik yasaları doğrultusunda seyreder. Örneğin, ekonominin yeniden rekabet gücü kazanması için “eskiyen” üretim araçlarını, teknolojiyi yok etmeden ve yenileri bazında üretim sürecini yenilemeden sermaye, döngüselliğinin kriz aşamasından çıkamaz.
-Devlet, hükümet, sermayenin, onun çevrimsel hareketinin kölesidir; onun gereksinimlerini karşılamak veya da karşılamanın önünü açmak zorundadır.
Eğer “Sol” bundan bir mücadele, devrim programı çıkartamıyorsa; burjuvaziye karşı ideolojik mücadele veremiyorsa “Sol” olmasına hiç gerek yok!
Devam edecek
Sade kriz mi ?
Katmerli kriz mi, süper kriz mi?
Not/Açıklama:
Yukarıdaki yazının bir kısmı şu yazılardan/kitaplardan alınmıştır:1) İbrahim Okçuoğlu; Kapitalizmin Dünya Krizi (2008...), Ceylan Yayınları, Eylül 2009.
2)İbrahim Okçuoğlu; Kapitalizmin Tarihi, (1600-1990), Sınırsız Yayın, 2016)
3)21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye Ekonıomisi; ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2001/04/21-yuzyilin-esiginde-dunya-ve-turkiye.html#more
4)21. Yüzyılda Türkiye Ekonomisinde Kriz Çevrimi; ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2014/06/21-yuzyilda-turkiye-ekonomisinin.html#more
5) Sanayi Üretimi Krizden Çıkıldığını Gösteriyor;http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=SANAY%C4%B0+%C3%9CRET%C4%B0M%C4%B0+KR%C4%B0ZDEN+%C3%87IKILDI%C4%9EINI+G%C3%96STER%C4%B0YOR
6) 21. Yüzyılda Türkiye Ekonomisinin Konjonktür Hareketi;ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2014/06/21-yuzyilda-turkiye-ekonomisinin.html#more
7)Dünya Ve Türkiye Ekonomisinde Genel Gelişme Eğilimi; ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=D%C3%9CNYA+VE+T%C3%9CRK%C4%B0YE+EKONOM%C4%B0S%C4%B0NDE+GENEL+GEL%C4%B0%C5%9EME+E%C4%9E%C4%B0L%C4%B0M%C4%B0+
8)Yeni Bir Fazla Üretim Krizine Doğru (6 Makale);
ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2018/07/yeni-bir-fazla-uretim-krizine-dogru-i_15.html#more9) Ekonominin Güncel Seyri (‘ makale);
ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2018/10/enflasyon-dedigin-ne-ki-iki-ayda.html10)Güncel Kriz Teorileri (Üç makale);
ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2008/11/ekonomik-kriz-teorileri-i-burjuva-kriz.html11) Alçak, Çukur, Seçim, Ekonomik Kriz! (iki makale); ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2019/04/alcak-cukur-secim-ekonomik-kriz.html#more
12)Bir Acayip Kriz-Konjonktür Hareketi; ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2021/05/bir-acayip-kriz-konjonktur-hareketi.html
13)Zenginlik ve Yoksulluğun Nedenleri;
ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2021/06/zenginlik-ve-yoksullugun-nedenleri.html