deneme

24 Aralık 2021 Cuma

ENFLASYONUN ASIL NEDENİ VE SINIF MÜCADELESİ


ENFLASYONUN ASIL NEDENİ VE SINIF MÜCADELESİ

KARŞILIĞI OLMAYAN PARA BASMAK NE DEMEK VEYA NASIL OLUR?

Burjuva politik ekonomide en çok bilinen, genel geçerli enflasyon tanımı şudur; fiyatların sürekli artmasına enflasyon denir. Bu yanlış bir tanımlamadır. Tek başına bir şey ifade etmez. Buna ilk makalede değinmiştik. Neden tek başına bir şey ifade etmez? Fiyat artışı söz konusu olduğunda, birbiriyle karıştırılması halinde, birbirinden farklı olan üç olgu gözden kaçırılmış olur ve her fiyat arıtışı enflasyon olarak tanımlanır. Bu olgulardan birisi, pazar gücü yoluyla örneğin gıda maddelerinin fiyatının artmasıdır, malı stoklayıp istediğin fiyata satmak vb. Diğer olgu ise paranın değerinin düşmesi. Üçüncüsü ise işin (“emeğin”) verimliliğinin artması ve bu artışın fiyatlara, fiyatların düşmesi olarak yansıması. Bu üç olgu birbiriyle karıştırılmamalıdır. Fiyatların artması durumunda bu artışın neden kaynaklandığı; birinci olgudan mı yoksa ikinci olgudan mı kaynaklandığı; “emeğin” verimliliğinin artmasının fiyat hareketinde nasıl bir rol oynadığı; değişimin bunlardan hangisinden kaynaklandığı ve fiyatların artmasına neden olduğu ilk bakışta anlaşılamayabilir. 

Bu üç olgu:

1- Para değeri değişiminden kaynaklanmayan ve pahalılık diye tanımlanan fiyat artışları. (Stokçuluk, uzun zamana yayılmış bir fiyat artışı buna bir örnektir.)

2-Para değerinin düşmesinden kaynaklanan ve enflasyon diye tanımlanan fiyat artışları. (Paranın değerinin düşmesi, şimdi liranın dolar karşısında değer kaybı buna bir örnektir.)

3- Üretimde yoğun/modern teknoloji kullanımı nedeniyle işin/çalışmanın (“Emeğin”) üretkenliğinin artması ve bunun sonucu olarak da üretilen ürünlerin fiyatlarının düşmesi. (İlk üretildiğinde herkesin satın alamadığı ürünlerin -hesap makinası, akıllı telefon, bilgisayar vb- herkes tarafından satın alır olması buna bir örnektir.)

Bunlardan ilk ikisi fiyatların artmasına yol açarlar/açabilirler. Sonuncusu ise fiyatların düşmesine yol açar.

Bu üç nokta farkındalığı anlaşılmadan burjuvazinin her zaman genel tanımlama için kullandığı enflasyon anlaşılmaz, dolayısıyla kaynağı da anlaşılamaz. Aynen fazla üretim krizinin (ekonomik kriz) mali krizlerle, örneğin gündemde olan para/döviz kriziyle birbirine karıştırılması ve genel anlamda kriz kavramının kullanılması gibi.

Burjuvazinin kullandığı enflasyon kavramı Marksist-Leninist politik ekonominin enflasyon tanımlamasına göre pek işe yaramaz. Aynen kriz kavramında olduğu gibi.

O halde enflasyon konusunda Marks’a kadar gitmek gerekir.

Altın ve Kağıt Para

Marks, Kapital’in birinci cildinde “Para veya Meta Dolaşımı”nı (Üçüncü Bölüm) analiz ederken paranın kapitalist ekonomide oynadığı rolü ele alır: 1) Değerlerin ölçüsü; 2) Dolaşım aracı; 3) Ödeme aracı olarak para.

Bizi burada ilgilendiren kağıt paranın hareketiyle ilgili analizidir. Şunu söylüyor Marks:

Devlet, üzerlerinde 1 sterlin, 5 sterlin vb. gibi adlar bulunan kağıt parçalarını dolaşıma sokar. Aynı miktarda altının yerini fiilen aldıkları sürece, bunlar da, bizzat paranın devinmesini düzenleyen yasalara tabidir. Kağıt paranın dolaşımına özgü bir yasa, ancak, bu kağıt paranın altını temsil oranından doğabilir. Böyle bir yasa vardır ve basitçe söylemek gerekirse şöyledir: Çıkartılacak kağıt paranın miktarının yerine simgeler konmadan bizzat dolaşıma girecek olan altın (ya da gümüş) miktarını geçmemesi gerekir... Dolaşımın bütün kanalları, bugün, para emme kapasitelerinin sonuna kadar kağıt para ile dolu olsa, yarın, meta dolaşımındaki bir dalgalanma sonucu, taşacak hale gelebilirler. Bu durumda artık ölçüt diye bir şey kalmaz. Eğer aynı ad altında fiilen dolaşıma girebilecek altın sikkesi yerine konan kağıt para gerçek sınırını aşarsa, genel itibarsızlık tehlikesi bir yana, metaların dolaşım yasaları gereğince, salt kağıt para ile temsil edilebilecek kadar bir altın miktarını ancak temsil edebilir...

Kağıt para, altını veya da parayı temsil eden bir simgedir. Onunla metaların değerleri arasındaki ilişki, metaların kağıt para tarafından simge olarak temsil edilen aynı altın miktarı ile düşünsel olarak ifade edilmesinden ibarettir. Kağıt para, yalnızca, diğer bütün metalar gibi bir değere sahip olan altını temsil ettiği sürece değerin bir simgesidir.” (abç- İ. Okçuoğlu) (Marks; Kapital; C. I, s. 141/142)

Sonuçta Marks bize şunu söylüyor:

1) Kağıt para, altını temsil ettiği sürece simgedir: “Kağıt para, yalnızca, diğer bütün metalar gibi bir değere sahip olan altını temsil ettiği sürece değerin bir simgesidir.” Bugün hiçbir paranın ne doların ne de TL’nin böyle bir özelliği vardır.

2- Kağıt para, değer karşılığı yoksa, altını/değeri temsil etmiyorsa ölçüt olamaz:

-”Dolaşımın bütün kanalları, bugün, para emme kapasitelerinin sonuna kadar kağıt para ile dolu olsa, yarın, meta dolaşımındaki bir dalgalanma sonucu, taşacak hale gelebilirler. Bu durumda artık ölçüt diye bir şey kalmaz.” TL’nin ölçüt olmaktan çıkması, ondan kaçış ve dövize yöneliş.

-Eğer aynı ad altında fiilen dolaşıma girebilecek altın sikkesi yerine konan kağıt para gerçek sınırını aşarsa... metaların dolaşım yasaları gereğince, salt kağıt para ile temsil edilebilecek kadar bir altın miktarını ancak temsil edebilir...” TL’nin değerinin düşmesi, üzerinde yazılı rakamın (50 lira, 100 lira, 200 lira) gerçek değeri temsil etmemesi.

Bu durumda Marks diyor ki, kağıt para altını temsil ettiği sürece enflasyon olmaz. Temsil etmediği durumda enflasyon olur.

Bu durumda değer olarak karşılığı olmayan para basılırsa bunun adı enflasyondur. Bu durumda enflasyon kavramı sadece karşılığı olmayan kağıt para basımı durumunda söz konusu olur.

Peki, enflasyon kendi kendine mi oluşur?

Enflasyona kimin ihtiyacı vardır? Veya enflasyon sınıfsal içerikli bir kavram mıdır?

Kapitalist üretim biçimi kendi nesnel ekonomik yasalarına göre hareket eder. Devletin ve hükümetlerin ekonominin seyrini etkileme durumları olur. Bunu ekonomik kriz, mali kriz dönemlerinde sürekli gördük. Bu etkilemeyle mali krizleri yönlendirebilirler, öyle ki, bu etkilemeler nedeniyle mali krizler patlak verebilir. Ancak, fazla üretim krizlerini engelleyemezler, en fazlasıyla belli bir zaman için geciktirebilirler. 2008 krizinde özellikle emperyalist devletlerin merkez bankalarıyla birlikte tekelleri iflastan kurtarmak, ekonomiyi yeniden canlandırmak için devasa miktarlarda para bastıklarını ve sermayenin hizmetine sunduklarını gördük. Karşılığı olmayan bu para basmaya, tekellerin çıkarı için devlet-merkez bankası ortaklığında hiç yoktan para yaratmak da denir. Sadece 2008 krizi döneminde değil, şimdi de bolca karşılığı olmayan para basmakla; hiç yoktan para yaratmakla meşguller. Devlet-merkez bankası ortak çalışmasıyla ekonominin seyrine göre bazen hiç yoktan yaratılan para dolaşım aracı olarak bolca piyasaya sürülür, bazen de geri çekilir; emme basma tulumba gibi piyasa bazen genişletilir, bazen de daraltılır. Piyasanın veya pazarın genişletilmesi demek dolaşımdaki para miktarını arttırmak demektir. Bu da ancak ve ancak karşılığı olmayan para basmakla olur. İşte bunun adı enflasyondur. Yaşadıklarımız ise sonuçlarıdır.

Sermayenin çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket edilir. Bunun adına da kriz yönetimi denir.

Enflasyon sınıfsal içeriği olan bir kavramdır. Enflasyon sadece paranın değerinin düşmesi değildir; enflasyon aynı zamanda ulusal gelirde işçi sınıfı ve emekçilerin payı düşerken, kapitalistlerin payının artması demektir. Paranın değerinin düşmesi aynı zamanda ulusal gelirin yeniden dağıtımı mücadelesini şiddetlendirir; bu sınıf mücadelesidir; “geçinemiyoruz” diyenlerin sokakları doldurmasıdır.

Enflasyon söz konusu olduğunda iki sınıf doğrudan karşı karşıya gelir:

Enflasyon, kaçınılmaz olarak yeniden paylaşım ve değersizleştirme sürecidir. Bu süreçte maddi değerlere sahip olanlar, yani ürünlere sahip olanlar avantajlı konumdadırlar. Sahip oldukları malları yüksek fiyattan satabilirler.

Buna karşın işgücünden başka satacak bir şeyi olmayanlar, yani işçiler, işgücünü ne değeri neyse ona denk düşecek şekilde ne de değerinin üstünde bir değere satacak durumdadırlar. Bunu yapabilmek için önce ücret artışı için mücadele etmek gerekir. Ama enflasyon sürecinde bu pek mümkün olmaz. Enflasyon, ücreti de baskılar.

Enflasyon burjuvazi ve işçi sınıfı arasında; “emek” ile sermaye arasında bir paylaşım çatışmasıdır. Bu çatışmaya konu olan işgücünün fiyatının ne olacağı ve kapitalistin karının ne olacağıdır. Biri azalınca diğer çoğalır; işgücü ne kadar ucuz olursa kapitalistin karı da o kadar çok olur veya işgücünün fiyatı ne kadar yüksek olursa kapitalistin karı da o kadar az olur. Bu çatışmada enflasyon, sermayenin elinde çok önemli bir silahtır. Dün açıklanan asgari ücret burjuvazinin işçi sınıfını enflasyonla vurma politikasının doğrudan bir yansımasıdır. Bu sözleşmede (veya genel olarak toplu sözleşmelerde) nominal ücretler üzerinden pazarlık yapılır veya mücadele nominal ücretler üzerinedir. Bu sözleşmelerde gerçek (reel) ücretten bahsedilmez ve onun ne olacağı da pek bilinmez. Asgari ücret tespit edildi; bu nominal bir değerdir. Her gün eriyen TL bazlıdır ve en fazla birkaç ay sonra artan asgari ücretten geriye bir şey kalmayacaktır.

Burjuvazi, yüzde 40’nın asgari ücretle çalışan işçi sınıfı üzerinden enflasyonu araç olarak kullanarak artan birikim sağlamaktadır.

Enflasyon, halkın; işçi sınıfı ve emekçilerin mülksüzleştirilmesinden başka bir şey değildir. Ve her fiyat artışında devlet, emekçilerden kestiği dolaylı vergilerle (katma değer, gaz, elektrik, benzin vergisi vb.) kasasını doldurmaktadır.

Enflasyon, mücadele aracı olarak işçi sınıfının elinde en geniş emekçi yığınları harekete geçirmek için belirleyici bir rol oynayabilir. Enflasyona karşı mücadele sadece bir ekonomik mücadele olarak görülemez; bu mücadele özgürlük ve demokrasi mücadeleyle birleştirildiğinde ancak bir anlam kazanabilir.

Enflasyona karşı mücadele aynı zamanda ideolojik bir mücadeledir; enflasyon burjuvazinin/sermayenin ideolojik bir saldırısıdır. Diktatör, işçi sınıfına, çok veriyorum demagojisiyle ne kadar az verebilirim ve ne kadar çok alabilirim hesabını yapıyor. Bu hesapta enflasyon onun elinde çok önemli bir silahtır. Enflasyonla yaşam standardımızı düşürebileceği kadar düşürmek, ama üreteceğimiz artı değeri de artırabileceği kadar artırmak niyetinde. Bunu yapacak, yapmak zorunda, aksi taktirde “model”i fiyaskoyla sonuçlanacaktır. Susturmak için bütün gücüyle; ordusuyla, polisiyle mahkemesiyle, sivil faşist güçleriyle saldırmaktan çekinmeyecektir. İşgücünü sadece sömürmekle yetinemez, onu talan etmek zorundadır. Aksi taktirde “model”i fiyaskoyla sonuçlanır. Şu an elindeki garantili tek sermaye birikimi kaynağı işgücüdür. Bu oyunu bozacak olan da işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir.